Batı’nın Spiritual Counseling ve Pastoral Care kavramları, bireysel bir iç huzur üretimine dayanır. Spiritual Counseling, kişinin kendi benliğiyle hesaplaşmasına aracılık ederken; Pastoral Care, dini bir çerçevede bireyi teskin etmeyi hedefler. İkisinde de birey, merkeze alınan bir “proje” halindedir. Psikoloji bu alanlara nüfuz etmiş, terapötik bir mantıkla çalışır. Türkiye’de manevî danışmanlık ise bu tercümelerin gölgesinde kaldı. Oysa Anadolu’nun manevi dünyası bireyin içsel huzurundan ibaret değildir. Burada maneviyat, ailede başlar, çevrede büyür, toplumda kök salar. Üniversite merkezli manevî danışmanlık anlayışı, bu bağlamda gençlerin anomi ile kuşatılmış yaşamlarına müdahale etmek için önemli bir fırsattır.
Anomi, yalnızlaşmış bireylerin toplumsal normlardan kopuşudur. Genç kuşak, kimlik krizinin eşiğinde salınıyor. Aileden aktarılamayan değerler, okulda üretilemeyen anlam, dijital dünyada tükenen ilişkiler… Bu kopuşun ortasında manevî danışmanlık, bir “toplumsal bağışıklık sistemi” olarak devreye girmelidir. Ancak burada psikoloji ile kaçınılmaz bir gerilim ortaya çıkar. Psikoloji bireyin “iyi hissetmesini” önceler. Manevî danışmanlık ise bireyi aileye, topluma ve kültüre yeniden bağlamayı hedefler. İkisinin çatışması buradadır: biri bireyi kendi iç dünyasında çözmeye çalışır, diğeri onun köklerini hatırlatır. Uzlaşı noktası, bireyin manevi yönelimlerini anlamak ve bunu kolektif bir perspektifle desteklemektir.
Günümüzde üniversiteler, gençlerin manevi boşluklarının en görünür olduğu alanlara dönüştü. Öğrenci yurtları, öğrenci kulüpleri, kampüsler… Tüm bu mekânlar, gençlerin aidiyet aradığı ama çoğu kez bulamadığı yerlerdir. Manevî danışmanlık burada aktüel bir değer taşır. Çünkü toplumsal normların çözülmesi, bir toplumun devamlılığını da tehdit eder. Gençler, aileden koparken devletin de onlar üzerinde anlam üretme gücü zayıflamış durumdadır. Bu boşluğu manevi bir rehberlik doldurabilir.
Ancak bu rehberlik, Batı’daki birey merkezli terapi modellerinin bir kopyası olamaz. Bir psikoterapistin seans odasında yürüttüğü ilişki ile Türkiye’de bir danışmanın üniversite yurdunda ya da öğrenci kulübünde kuracağı temas farklıdır. Burada amaç, bireyi “performans baskısından” kurtarmak, neoliberal kimlik yarılmalarının içinde sürüklenmesini engellemektir. Bu toprakların manevi geleneği, bireyi salt bir varlık olarak değil, ailesi ve toplumu içinde konumlandırır. Manevî danışmanlık da bu bütünlüğü yeniden kurma iddiası taşır.
Türkiye’nin sosyal dokusu, bir dönüşüm yaşıyor. Kentleşme, dijitalleşme ve sekülerleşme, geleneksel dayanışma biçimlerini erozyona uğrattı. Üniversiteler bu kırılmanın merkezindedir. Anlam arayan gençler, sahte dijital aidiyetler arasında kaybolurken, radikal akımlar, nihilist fikirler ve popüler kültürün yüzeysel kimlikleri birer cazibe alanına dönüşüyor. Bu nedenle üniversite merkezli manevî danışmanlık, gençlere aidiyet hissi kazandıran bir yol haritası sunmalıdır.
Burada mesele bireyi “iyileştirmek” değil, onu bir bağlam içine yerleştirmektir. Psikolojinin terapi odasında birey ile danışman arasında kurduğu özel ilişki, manevî danışmanlığın kamusal doğasında başka bir forma bürünür. Üniversite kampüslerinde yürütülecek çalışmalar, bireyi içine kapanmaya değil, toplumla, aileyle ve kültürel mirasla yeniden temas kurmaya yönlendirmelidir. Manevî danışman, bir terapist değil; anlam üreten bir rehber, kültürel bir aktarıcı ve toplumsal dayanıklılığın öncüsüdür.
Modern Türkiye, aidiyetin hızla aşındığı bir geçiş sürecinde. Ailelerin manevi direnci kırıldığında, üniversiteler gençlerin ikinci evine dönüşemez. Bu nedenle manevî danışmanlık yalnız bir teknik hizmet olarak değil; toplumsal yarılmalara karşı bir onarım projesi olarak kurgulanmalı. Burada aktüel değer, gençlerin marjinal akımlara kaymasını, nihilizme savrulmasını, sahte dijital cemaatler içinde kaybolmasını önleyecek bir direncin inşa edilmesidir.